Ana içeriğe atla

SIRADANLIĞIM

“Seni seviyorum.”

            Dondurma reklamındaki ablanın ısırığı gibi çıtırtılı ve ferah, gazoz reklamındaki gencin terlemesi gibi alevli, “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” sağlanan birlik kadar güçlü.  Bu cümleyi her duyduğumda bir kere daha borçlanıyorum. Hem de en yüksek faizlisinden. Ben kimim ki böyle bir sevgiyi hak edecek… Dünyadaki insan kalabalığı içinden en senin olanına denk gelmek yetmiyormuş gibi üstüne bir de “benim”seniyorsun. Tanrım! Bu kadar lükse alışık değilim.

            “Dünyanın en …. kadınısın.” demek ziyadesiyle yalan geliyor bana. Çünkü en güzel, en tatlı, en çekici… Ne dersen de. Hepsi yalan. Kimsenin dünyanın en güzeli veya en iyisi olduğuna inanmıyorum. İnsanları yapboz parçaları gibi düşünüyorum. En güzel yapboz parçası diye bir şey yok. Oraya uygun tek bir parça var.

            Kapıda kaldın, üşüyorsun, evine giremiyorsun. Anahtarını kaybetmişsin. Senin için önemli olan gümüş veya altın kaplama anahtar değil, o kapının anahtarı. Gönlümün kilidini açan kadına “Sen altından bir anahtarsın.” dememin ne manası var? O benim anahtarım, kâfi.

            Ne diyorduk? Hah! Seni seviyorum, cümlesini her duyduğumda borçlu hissediyorum. İyi olmaya çalışmaktan başka bir özelliği olmayan bir adamım. Buna rağmen bunca sevgi, bunca güzel söz, gönül katında bu bolluk ve lüks… Ne yalan söyleyeyim, şımarıyorum.

            Sıradanlığıma rağmen bunca sevilmek beni mahcup ediyor. Bunca sevilmeyi hak edebilecek biri olmaya çalışsam da sınırlarıma çekilmiş yılların paslı, dikenli tellerinden öte geçemiyorum. Ancak kendimi onun gözünden dinlediğimde bambaşka bir robot resim canlanıyor. Dikenli tellerin içinde gezmek de ne, meğer gökyüzünü kaplıyormuşum! Bu kadar farklılık akıl işi değil. “Gönül kimi severse güzel odur.” demişler ya hani… “Güzelliğin on para etmez/Bu bendeki aşk olmasa” demiş Veysel…Öyle bir durum benimki de.

            Sevildiğimden bu yana içimde bir sürü ben olduğunu veya benim bir sürü içim olduğunu keşfettim. Daha doğrusu o keşfetti, ben hayret ettim. Meğer insan kazdıkça bir medeniyet izi bulunan kadim bir toprak gibiymiş. İnsan, gönül arkeoloğunu bulduğu vakit tepesine çirkin apartmanlar dikilecek bir müteahhit arsası olmaktan çıkıp koruma altında bir kültür mirasına dönüşebilirmiş.

            “Seni seviyorum.” dedi yine yersiz bir vakit. Hoş, ben halen minnettar ve mahcup olduğumdan bunun yerli bir vakti de yoktu hani. Günün hangi vakti sevilsem hazırlıksız yakalanıyordum.

            Bunca lüksün içinde yaşasam da geldiğim yeri asla unutmadım. Onun olmadığı zamanlardaki fakirliğimi, cehaletimi… Onun gözünden baktığımda elmas görsem de kendimi, içten içe bir çuval “PARA İLE SATILMAZ” kömürü olduğum aklımdan çıkmıyor.

            Senin seviyorum, demişti yine işte. İnsan bu cümleye uygun bir cevap vermelidir:  

A) Ben de… (Ben de beni seviyorum gibi bir anlama gelebilir, temkinli olunmalıdır.)
B) Ben de seviyorum. (Kimi seviyorsun? Net olunmalıdır.)
C) Ben de seni seviyorum. ( Karşı taraftan kopya çekmek, kendini tekrar etmektir; gönülden olunmalıdır.)
D) I love you. (Saçmalanmamalıdır.)
E)
O kadar güzelim ki
Ama sadece sevginle
Ve senin gönlünden
Korkuyorum
Çıkarsa ortaya sıradanlığım
Kalkarsa aşkın perdesi gözünden

Sevdin mi biraz şair olunmalıdır.






Üye olursanız yeni yayınlardan anında haberdar olabilir, beni ilk siz gömebilirsiniz. Teşekkürler Homo okuyans! https://www.instagram.com/anormal_kitaplik/ https://www.youtube.com/channel/UCaLDsJFGk0o5mW1tzi3EBgQ/videos

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PERİ BACALARI

Sevenler, sevilenler, kıskançlar, düşünenler, takıntılı olanlar ve sevgili Romalılar! Geçmişi itin, şimdinin lezzetine varın, Peri Bacaları'nı sever gibi sevin: Size Peri Bacaları'ndan bahsetmek istedim. Peri Bacası deyip geçme. Ben kendilerinin oluşumunu öğrenirken insanın oluşumunu da öğrendim. Peki nasıl oluyor da bu nadide doğa heykelleri bu şekli alıyor? Her sanatçının vermek istediği bir mesaj olduğuna göre heykeltıraş doğa ana bize ne anlatıyor? Önce kabaca bu sanat eserlerinin oluşumundan bahsedeyim de ibret yüklemesine başlayalım yavaş yavaş:     Bu oluşumlar volkanik arazilerin  yani öfkeli, delibaş yanardağların olduğu bölgede ortaya çıkıyor. Yanardağ, ağzından alevler saçan ejderhalar gibi yıllarca püskürüp duruyor. Dağdan çıkan bu lav ve tortular etraftaki toprakta katman katman birikiyor. Biriken bu tortulu tabaka oldukça sert bir yapı olup alttaki daha yumuşak toprağa hem koruyucu oluyor hem de onun üzerine basınç yaptığından alttaki toprağı da ...

9 Numara

Sızdığım koltuktan sıçrayarak uyandım. Gece yarısına az kalmıştı. Telaşlandım. Eyvah eyvah, ne yapacağım? Burnuma kızarmış ekmek kokusu geliyor. Gece yarısı kızarmış ekmek? Başım belada belli ki. Çünkü sinirlendiği zaman yemek yer. E haliyle benim gibi biriyle birlikte olduğundan biraz kilo aldı desem yalan olmaz. Tabi bu düşüncem beynimden dilime yuvarlanırken bazı cümleler takla atıyor, bazı kelimelerse sağa sola çarparak bambaşka bir şekil alıyor ve dudaklarımdan  “Yoo ne kilosu hayatım, çok güzelsin.” şeklinde çıkıyor. Evet yuvarlanırken…beynimden… evet damağıma çarpıyor kelime… sensin kılıbık! Yemeye odaklandığı bu gibi zamanlarda geceyse ekmek kızartır, gündüz ise yapması saatler sürecek bir yemekle uğraşır. Keskin bıçakla kabuğunu soyduğu şey domates gibi görünse de aslında benim. Derimi yüzmek istediği için bunu domatese yansıtırdı. Psikanaliz azizim, önemli. Kızgın yağa atılan malzemeden çıkan cozur cozur sesler tüylerimi ürpertirdi. Çünkü bilirdim ki orada pişen...