-Kesin mi kararın?
Hayli yersiz bir soru
ama erkek aklıma ilk bu geldi. Garip bir bakıştan başka cevap alamadım. Bilmem kaç
senelik ilişkimizde daha önce görmediğim bir bakıştı. Kadınları anlamanın zorluğunu
da hesaba katarsak takribî on yıl içerisinde sıkı çalışırsam bu bakışın
manasını çözebileceğimi düşünüyorum.
-Nasıl durayım? dedi.
Haklı, ne de olsa çok değiştim. Eskisi gibi
değilim. Bazen ben bile şaşırıyorum nasıl bu kadar değiştiğime. Eskiden olsa
leblebi tozu ile “Yusuf” demeye çalışmak beni kahkahalara boğardı. Yusuf, beni
yine boğuyor ama kahkahayla değil. Çocukken leblebi tozuyla Yusuf demeye
çalıştığım esnada ak sakallı bir amca gelse “Oğlum. Şimdi gülüyorsun ama
büyüyünce Yusuf denmesinden hiç hoşlanmayacaksın.” deseydi… Büyük ihtimal amcanın
suratına leblebi tozu püskürtürdüm. Ne bekliyordunuz? Aklı başında laflar
ediyor olabilirim ancak o vakit bir çocuktum. Sakalının akı, yaşı ya da başı
beni ilgilendirmiyor. Çocuğum, püskürtürüm.
Bir de eskiden “Canının
çok yandığı oldu mu?” deseler kocaman köpeklerin ısırıkları, kolumun kırılması,
elimi yakmam, bisikletle takla atmam… bir sürü şey sayabilirdim. Olmasa da
uydururdum. Çocuklukta yalan söylemek keyiflidir. Şimdi biri bana “Canının çok
yandığı oldu mu?” dese aklıma gelecek şey belli. Gerçekten çok değiştim. Hepimiz
değiştik. Ne ara bir kadını bisiklete tercih eder olduk biz? Yani bu ilk ne zaman
başladı, hatırlayanınız var mı?
Çok mantıksız bir seçim
yaptığımızı düşünüyorum. Bisiklet, yerine kadın konacak bir araç değil.
Bisikletin frenini sıkarsan durur. Kadınlarda fren yoktur. En son ne zaman bir
kadını durdurabildiniz? Bisikletin arka tekerine kola kutusu sıkıştırırsanız
“Guurrr,Gurrrrrr” diye motor sesi çıkartır. Bu hoş bir homurtudur. Kadınlar
boğazlarına kola kutusu sıkışmış gibi sürekli homurdanırlar ve sürekli bir
homurdanma keyif vermez. Bisiklete hız sayacı takabilirsin mesela. Kaç km hızla
gidersen onu gösterir. Hiç itiraz etmez. “Aşkım sence biraz hızlı gitmiyor muyuz?”
diyen bisiklet gördünüz mü? Ya da bisikleti süslersiniz, tekerlerine boncuklar,
direksiyonuna püsküller takarsınız. Tüm bunların maliyeti bir haftalık
harçlığınızdır en fazla. Oysa bir kadını süslemek iki aylık maaştan başlıyor.
Yanlış bir seçim yaptık. Çocukluk iyiydi. Çok değiştik çok.
“Oh iyi oldu bana. İyi
ki beni terk etti. Kadın düşmanı herif! Onlar nasıl laflar? Bisiklet şöyleymiş
de kadın böyleymiş. Git de bisikletin gidonuna koy başını o zaman. Bisikletler
öpsün seni! Sen bisikleti kadına tercih edersen o da elbet gider Yusuf’a aşık
olur. Seni de terk eder. Hem de vitesli bisiklet gibi hızlı amortisörlü
bisiklet gibi yaylana yaylana gider. Sen de burada kokuşursun.”
“Aman canım bahsettiğim
kadınlar başkalarının kadınları. Ben kadınımdan memnundum. Hem iç sesimin
söylediği her şeyden sorumlu olacak mıyım? İç sesim iyi ki iç ses. Yoksa
alimallah yanarız. Acaba iç sesimi mi duydu ki? Neden gidiyor? Gitmesi haklı
sebepten, başkasına aşık olmuş. İnsan elbet aşık olduğu kişinin yanında olmak
ister. Bu çok normal. Asıl sormak istediğim bana aşkı nasıl bitmiş? Kesin iç
sesimi duymuştur. Ya da uykumda çok konuşurum ben, oradan duymuş olacak. Eh
tabi beni de bisikletle kıyaslasalar bir parça üzülürdüm. İnsan kibri bunu
kaldırmaz. İnsan, yine bir insanla kıyaslanmak istiyor.”
-Ne oluyor mırmır?
-Hiç çantanı toplamana
yardım ediyordum da.
-Sen ne tuhaf adamsın.
-Neden?
-Sen beni sevmiyor
musun?
-Aman canım, bu soru
cicim aylarında sorulur. Gerçi sen şu an cicim ayındasın ama benimle değil.
Sorman gereken de ben değilim. Bu ahiret sorularında Yusuf Bey’e başarılar dilerim.
-Allah Allah… Sevdiğin
kadın seni bırakıyor be adam. Her ne kadar anlaşarak ayrıldıysak da bu
sakinliğin beni ürkütüyor. Ne bileyim, başkası olsa ya beni ya Yusuf’u
vurmuştu. En azından şu aynayı falan kırıp dökerdi.
“Hem terk ediyor hem de
katil etmek istiyor. Hapiste terk edilmiş bir katil. Yemezler.”
-Sen neden düştün
gardaş?
-Leblebi tozundan.
Bisikletimi çalmış olsa
belki vururdum…
-Ne?
-Hazır diyorum çantan.
Eski ama çok sevdiğim
koltuğuma kuruldum. Bana sarılacak oldu, nedense vazgeçti. Ürkek ve şaşkın
bakıyordu. Gitti.
Bu ev hiç bu kadar
sessiz olmamıştı. Ben hiç bu kadar robot olmamıştım. İçimin acısından
uyuyakalmışım. Telefonun sesine uyandım.
-Alo?
-Allah belanı vermesin.
-Vermesin demen hoşuma
gitti. Neden ağlıyorsun?
-Çantama şiir
koymuşsun.
-Evet. Yıllardır
sabahları başına şiir bırakıyorum. Giderken de boş gönderecek değildim. O tipin
şiir yazabileceğini zannetmiyorum. Canın çeker.
-Sana “İnsan aynayı
falan kırar döker.” demiştim. Sen fazlasını yaptın, beni paramparça ettin.
Sakin duruyorsun sanıyordum, değilmişsin.
Demek
gidiyorsun
Buyur
çantana koyayım öğrettiklerini
Bembeyazlığını
ve yüzüme taktığın gülümsemeyi
Saçlarımın
akından ister misin?
Ne
güzel okşardın bir bulutu okşar,
Ellerin
saçlarımda yüzer gibi.
Demek
gidiyorsun, az kalsın unutuyordum
Aşık
adam bakışımı al çok sevdiğin
Yüreğimin
pırpırını, içimin sıcağını da al götür.
Güzel
rüyalarım, gülümseyerek uyanışım... Şuraya sıkıştıralım.
Çantan
da pek vicdansız görüyor
Pek
çok şey söyleyecektim daha
Hatta
bir o kadar susacaktık birlikte
Eh,
madem gidiyorsun neyimize cümleler
Aç
çantanı,
Sığmazsa
kelimelerim hecelere böl de koy
En
güzel sözcüklerimi as omzuna
Nereye
gitsen çantanda geleyim
Gitme
demenin lüzumu yok
Sabahları
gözümün yaşıyla yıkarsın yüzünü
Hoşça
kal güzel kadın
Şiirlerime
basa basa git, kirlenmesin ayakların
Ben
nasılsa içindeyim omzundaki çantanın
Üye olursanız yeni yayınlardan anında haberdar olabilir, beni ilk siz gömebilirsiniz. Teşekkürler Homo okuyans! https://www.instagram.com/anormal_kitaplik/ https://www.youtube.com/channel/UCaLDsJFGk0o5mW1tzi3EBgQ/videos
Yorumlar
Yorum Gönder